Sayfalar

9 Haziran 2012 Cumartesi


Ah, yine çok yoruldum. Okula gidiyoruz alt tarafı, sanki tüm gün hamallık yapmış gibi dönüyoruz eve. Zihin yorgunluğu böyle oluyor demekki.
O değil de, otobüse binmeyeniniz yoktur. Hele İstanbul’da yaşıyorsanız, o tıklım tıkış otobüslerin halini gayet iyi bilirsiniz, benim gibi.
Sıkı bir otobüs takipçisiyimdir. Az koşturmadım arkasından. Genelde kaçırdım ama, yetiştiğim de vardır elbet. 
Bir çok değişik manzarayla karşılaşırsın otobüste. Kavga edenler her ne kadar klişeleşse de binbir türlü kavga çeşidi seyredersin. 
Genelde insanlar yorgun, stresli, uykulu olduğu içindir, ama gıcık birileri yüzünden de olması muhtemel tabi.
Sonra, otobüsü evdeki özel koltuğuyla karıştırıp yan gelip yatanlar da var. Hemşerim, az biraz saygı yahu!
Çocuklu anneler, torunlu nineler-dedeler… En çok da öğrenci olur otobüste. Ellerinde mutlaka en az bir kitap, elde yoksa çantada dünya kadar defter.
Şimdi tek bir defter taşıdığıma bakmayın, bende omuzlarımı ağrıtan çantalarla bindim o otobüslerle, bende elimde kitaplarla zar zor tutundum.
Biliyorum, bıktık otobüslerden. Ama alıştık. Bir düşündüm de aman Allah korusun, otobüssüz n’aparız?
Her neyse, bunu demeyecektim ben. Hani o otobüste geçen bir sürü güzel anım var ya benim? Onları bana geri verseler? Şöför amcaya desem, belki otobüsün kuyusunda bir yerlerde kalmıştır.
Otobüs anılarımı istiyorum ben, liseliyken otobüse binmek daha güzeldi.

Hiç yorum yok: